22 Haziran 2015 Pazartesi


Bilmiyordum.
Tuhaf bir duyguya kapıldım.
Anılarda yaşayan insanlardan nefret etmeye başlayan duygular.
Etrafımız hayaletlerle çevriliydi.
Güneş günden saklanıyordu ve küçük çukurların üstündeki gölgeli ışınları altın bir göl gibi görünmesini sağlıyordu.
Harap olmuş bir yerde bıraktığım zamanlar yaşadığım her saniyemi almış.
Hatıra güneşi asla batmaz.
Anılardan yollanan çiçekleri anlayacaksın.
Denizaşırı, uzak ve unutulmuş bir yerden sana menekşeler yolluyorum.
Korkuyu günden saklamak.
Hayal edilenler benim için çok daha dehşet verici şeyler barındırıyor.
Düşünmekten alıkoyan ve saatleri dolduran şey senin varlığın.
Başından itibaren inanıyorsak kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet olur.
Artık korku yok.
Gizemli gözüküyor.
Tarihin varolmayan insanıyım.
Ve bütün nisan gözlerinde parlıyordu.
Saçlarında gölgeli güneş ışınları vardı.
Ketenkuşu gibi kahverengi ve yumuşacık görünüyordu.
Birlikte yürünen uzun ve beyaz bir yol.
İnsanlar gerçeğin parçalarını bilir.
Bilgi bir kısmı bilindikçe gereksizdir.
Evrensel bir senfoni sesine işlenmiş.
Bireysel kaderlerle ilgilenmiyorum.
Özgür iradenin yalan olmadığı düşüncesi bence bir saçmalık.
Manipülasyona bağlı değil.
Sadece kaybolan, bulunan anıları başkasında yaşıyor.
Kendindelik nerede?
Gerçekleri yorumlamadan geçmiyor zaman.
İnsanlar kendisinin farkında olmak istemez.
Müzik asla durmayan bir şiir.
Tuşları olan bir çarkta yazılan kelimeler sıcak.
Tarih sayfalarından çıkan duygusal yükseklik seziyorum korktukça.
Kutsal tapınak dışlamış geleceği.
Gerçekten azat eden ilk kişi.
Gelecek bu.
Bizi özgür kılan güç şarkılarla yaşanmakta.
Sinapsis belli bir şekilde ayarlanmalı ve sarılmalı.
Sözcükler tüm nörotransmitterlerin birlikte çalışmasını sağlar.
Nörotransmitlerim durmuş.
Doğa düzeni kensini oldukça hızlı geri çevirir.
Adab-ı muaşeretten ötürü sorulan sorular, bir yalan.
Yarım kalıyor herşey.



Hiç yorum yok :

Yorum Gönder